22 Mayıs 2015 Cuma

STANLEY KUBRICK'İN HAYATI

C:\Users\fikret.aykas\Downloads\pikage-QF9FHV.jpg

26 Temmuz 1928 tarihinde, New York'un Bronx semtinde Polonya,  Avusturya –Macaristan asıllı yahudi bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Dedesi eşini ve iki çocuğunu ardında bırakarak genç bir kadınla Liverpool’a gelmiştir ve Stanley’in babası bu birlikteliğin sonucu olarak doğmuş ve ileride zengin bir doktor olmuştur. Bugünün henüz aşılamamış birçok filmine imza atan  Stanley Kubrick tıpkı Einstein gibi derslerine pek ilgisizdi. Eğer Kubrick derslerine biraz ilgili olsaydı bir doktor olan babası Stanley’in fizikçi ya da doktor olmasını isteyebilirdi. Taft High School’da geçirdiği dört istikrarsız yılın ardından üniversitelerin dikkate almayacağı bir puanla mezun oldu. Ve bu süreçte az da olsa ilgilenmiş olduğu tek ders fizikti ki bunu da sinemasındaki teknik tutkusundan da anlayabiliriz. 12 yaşındayken babası ona satranç oynamayı öğretmiş. Daha sonra satrancın Stanley’in hayatındaki en büyük uğraşlarından biri olduğunu göreceğiz. Öyle ki Washington Square'deki Marshal ve Manhattan klüplerinde paralı santranç maçları yapmıştır.  The Killing’de satranç tutkusunun bunun küçük bir yansımasını görebiliriz.


C:\Users\fikret.aykas\Desktop\killing11.jpg

13 yaşına geldiğinde fotoğraf makinelerine olan ilgisini keşfeden babası, ona bir fotoğraf makinesi hediye etti ve bu onun hayatındaki yönetmenliğe giden ilk küçük adımdı. Fakat o bu yıllarda caz davulcu olmak istiyor ve bu işin tekniklerini öğrenmeye çalışıyordu. Yine de kısa süre sonra fotoğrafçı olmak istediğine karar verip Look dergisine iki fotoroman sattı. Liseyi bitirdikten sonra City Collage’de bir akşam okuluna kaydoldu.
Bu sırada (17 yaşındayken) Look dergisinden teklif almış ve derslerin yükünden kurtularak kendini istediği alanda geliştirmeye adamış. Bunun hayatında başına gelen en güzel şey olduğunu söylüyor kendisi de.

Look Dergisi adına çektiği fotoğraflar için tıklayın.

(Altta; 17 yaşındayken Franklin D. Roosevelt in ölümü üzerine çektiği çok beğenilen fotoğrafı, 1945)


C:\Users\fikret.aykas\Desktop\look.jpg

Burada çalıştığı birkaç yılda tüm Amerika'yı baştan sona gezdi. Tüm bu geziler Kubrick'in dünyayı tanımasına fırsat verdi. Colombia Üniversitesi’nin öğrencisi olmamasına rağmen Lionel Trilling, Mark Van Doren, ve Moses Hadas gibi ünlü profesörler tarafından verilen derslere katıldı. New York Modern Sanatlar Müzesinin programı her değiştiğinde yakından takip etti ve burada gördüğü filmlerinde etkisiyle sinemaya yöneldi diyebiliriz.

1951'de 23 yaşındayken Kubrick o ana kadar kazandığı tüm parayla film çekmeye karar verdi. Bunlardan ilki, Look dergisinde iken fotoğraflarını çektiği boksör Walter Cartier'i konu alan 16 dakikalık kısa bir belgesel filmiydi (Day of the fight). Filmi çekmek için kullandığı tüm ekipmanın kullanılışını, kiraladığı yerdeki satıcıdan öğrendi. Film, RKO adlı bir şirket tarafından satın alındı ve New York'taki Paramount Sineması’nda gösterilerek Kubrick'e ufak bir kâr getirdi. Diğeri ise RKO, Flying Padre adlı kısa bir belgesel çekmesi için teklif yaptı. Bu Rahip Fred Stadtmueller'ı anlatan, 9 dakikalık yine belgesel bir filmdi. Her iki filmde yönetmenlikten montaja, sesten görüntü yönetmenliğine kadar her şeyi kendisi yaptı.
1953 yılında Uluslararası Denizciler Fedarasyonu için Seafarers adında 30 dakikalık bir kısa belgesel çekmek için anlaştı. Bu Kubrick'in renkli olarak çektiği ilk film oldu.  Yine 1953’te bir akrabasından edindiği sınırlı sermayeyle ilk uzun metraj filmini çekti: Fear and Desire. Soyut bir düşmana karşı savaşan dört erin hayatını anlatan film, sanat evinde gösterilmiş olsa da eleştirmenlerin dikkatini çekmekten başka bir kazanç sağlamadı.

1955'te yine tanıdıklarından aldığı borçla ikinci uzun metrajlı filmi olan ve New York’lu bir boksörün öyküsünü anlatan Killer's Kiss'i çekti. Kubrick bundan sonraki birkaç yılı hayata geçiremediği projeler üzerinde çalışarak geçirdi. Bunlar Kirk Douglas'ın oynamasını planladığı I Stole 16 Million Dollars ve Amerikan İç Savaşını konu alan bir başka senaryoydu.

Bu yıllarda yolu James B. Harris ile kesişti. (Birlikte, The Killing, Paths of Glory ve Lolita’yı çekeceklerdir.)  Flamingo Films’in sahibinin oğlu olan James B. Harris ile ilk önemli filmi olan hipodrom kasasının soyulmasını konu edinen The killing’i (1956) çekti. Film yapımcıların dikkatini çekti ve United Artist işbirliği ile Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız birliklerindeki acımasız ve umutsuz ortamı işleyen Paths of the Glory’i (1957) çekti. Başrolü Kirk Douglas’ın oynadığı film antimilitarist sinemanın en önemli örneklerinden biri oldu.

1959'de Kirk Douglas, Spartacus filminin yapımcılığını üstlenmişti. Çekimler başladıktan iki hafta sonra yönetmen Anthony Mann kovuldu ve Douglas, Kubrick'e filmi yönetmesini teklif etti. Montajını Kubrick yapsa da diğer filmlerinin aksine senaryo ve filmin son hali hakkında söz sahibi olamadığı bir film oldu Spartacus (filmin ilk sekansı Anthony Mann’e aittir). Kirk Douglas son hali üzerinde söz söyleme hakkına sahipti. Bu nedenle Kubrick filmin daha iyi olabileceğini düşünür.

Ayrıca Marlon Brando ile birlikte 6 ay, One Eyed Jacks filmi için birlikte çalıştı. Brando ile düştükleri anlaşmazlık nedeniyle Kubrick bu projeden ayrılmasaydı şüphesiz ortaya çıkan eser bir sinema harikası olacaktı.

1962’de İngiltere’ye Lolita’yı çekmek için taşındı. Çünkü burada finansman bulması daha kolaydı. Lolita'dan sonra James B. Harris ve Kubrick ayrı yollara gittiler. Kubrick'te filmlerinin yapımcılığını kendisi yapmaya karar verdi.

1964’te ABD ile SSCB arasındaki bir nükleer savaş olasılığı üzerine Dr. Strangelove or How I Learned to Stop Worrying and Love The Bomb adlı kara mizahla bezenmiş filmini çekti.

1968’e gelindiğinde 5 yıl boyu üzerinde araştırmalar yaptığı 2001: A Space Odyssey’i çekti. Uzayın fethi kavramından yola çıkarak insanın kökenine eğilen filmin gündeme getirdiği bir dizi sorunun özünde, insan ile dünya dışı varlıklar arasındaki ilişki yatar.

1971, A Clockwork Orange’nin tarihidir. Film şiddet tutkunu bir erkeğin tedavi görerek şiddet kurbanı olmasını anlatıyor. Bireysel şiddet ve toplumsal şiddeti karşılaştırıp toplumsal şiddetin daha ürkütücü olduğunu vurgular.
1975’te William Makepeace Thackery'nin romanından uyarladığı filmde, 18. yüzyıl İrlanda ve İngiltere’sine eğilen, evlendiği kadının soyadını alarak soylular arasına katılan ve daha sonra yoksullukla sona eren öyküsünü aktarır (Barry Lyndon). Mum ışığında istediği etkiyi yaratmak için Carl Zeiss, 50mm (f/0.7 )geniş açılı objektif ile çekmiştir.

1980 de Stephan King’in aynı adlı romanından The Shining’i çeker. Başladığı romanı bitirebilmek için bir otelin kış boyunca bekçiliğini yapacak olan bir yazarın ailesiyle otele taşınmasının ardından yavaş yavaş çıldırmasını konu edinir.  7 yıl sonra Full Metal Jacket’i çekecektir. Gustav Hasford’un romanından uyarlanan film de Paths Of Glory’de olduğu gibi antimilitarist bir tavır sergilemiştir. Savaş filmi olmaktan öte savaşın anlamsızlığını ve yararsızlığının da gözler önüne serer. Film, eğitildikten sonra Vietnam’a gönderilecek piyadelerin eğitim merkezini anlattıktan sonra Vietnam’da görünmeyen bir düşmana karşı savaşmaları ile devam eder.

Mayıs 1990'da Martin Scorsese, Woody Allen, Francis Coppola, Steven Spielberg, Robert Redford, Sydney Pollack, George Lucas gibi yönetmenlerle beraber filmlerin korunması ve yenilenmesi üzerinde çalışan Film Foundation'u kurdu (Martin Scorsese önderliğinde kurulmuştur, amacı: Filmlerin restore etmek ve korumak).

1999’da ise efsane filmlerinden biri olan Eyes Wide Shut’ı tamamladı. Çıplaklığı görüntülemedeki estetik titizliğiyle dikkat çeken film Manhattan’da varlıklı bir doktorla eşinin birbirlerine anlattıklarının sonuçlarını öyküler. Stanley Kubrick filmi Warner Bros’a teslim etmesinden 4 gün sonra7 Mart 1999'da Stanley Kubrick uykusunda kalp krizinden hayata gözlerini yumar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder