2015’te hala aşılamamış bir
başyapıt niteliğinde bu film. En son Cristopher Nolan tarafından çekilen Interstellar (2010) filmi akıllara
geliyor. 47 yıl geçmiş aradan ve bu 47 yılda evreni daha iyi tanır hale geldik
teknolojimiz sınırları zorluyor doğru fakat 1968 yılında, ABD’nin Ay’a
ulaştığını iddia etmesinden 1 yıl önce teknoloji henüz bu raddeye gelmemişken
böyle bir film çekmek kimin aklına gelebilirdi ki Kubrick’ten başka. İnsanlar
daha uzayda kaç milyon yıldız olduğunu tahmin etmekte zorlanıyorlardı. Kubrick
gelecekte olabilecekleri daha o zamandan tahmin edebilmiş bir deha.
Interstellar da Nolan en basit
örnek olarak Hall’ın güncellenmiş versiyonu gibi Tars’ı ortaya koymuş. Filmde
birçok benzerlik olmasının yanında hatalarda var. Bu kadar teknolojiye ve
zamana rağmen Kubrik hala zirvede. Bu
onun derinlemesine çalışmasından ve zekâsından ileri geliyor elbette.
Filmin ilk adı Arthur C. Clarke
‘ın Journey Beyond the Stars adlı hikâyesi ile aynı düşünülüyordu fakat daha
sonra bunu Kubrick; 2001, A Space Odyssey olarak değiştirdi.
Kubrick senaryoda herhangi bir
eksiklik kalmaması adına bütün detayları değerlendirebileceği, 35 sanatçı ve
tasarımcı, 20’den fazla özel efekt personeli ve bilimsel danışmanlardan oluşan
bir ekip oluşturdu. Bu danışmanlardan biri de MIT’te görev yapan, yapay zeka ve
kendiliğinden hareket eden cihaz yapımı hakkında önde gelen isimlerden biri
olan Prof. Marvin Minsky’ydi. Kubrik ‘in İngiltere ve Amerika’daki hava
şirketleriyle de iletişim kurmuş olduğu tahmin ediliyor.
Filmde de öyküde de Hall’ın doğum
tarihi 12 Ocak 1992’dir. 1997 yılında çoğu insan tarafından kutlandı.
‘… 2001 sözlü bir deneyim değil;
2 saat 19 dk süren filmdeki toplam diyalog 40 dakikadan az… Filmin izleyiciye
bilinçaltından ulaşan, tam anlamıyla öznel bir deneyim olmasını istedim; Tıpkı
müzik gibi, bir Beethoven senfonisini ‘açıklamak’, algı ile haz alma arasında
yapay bir engel oluşturarak eseri fakirleştirir...’ Demekte Kubrick ve filmiyle
ilgili herhangi bir yol haritası vermekten kaçınmakta. Bunun sebebi olarak da
izleyicinin filmi anlayamama kaygısı güderek bu yol haritasını takip etmek
zorunda kalmasını önlemek için olduğunu öne sürüyor. O halde bende kendi
haritamı açıklıyorum:
İnsanlığın doğuşu
Maymunların insana evrimini film
içinde değerlendirmek gerekirse, başlangıçta korku, sahiplenme isteği, korunma
duygusu, merak ve keşfetme hakim. Önce bir aslanın maymunu yakaladığını ve
etrafa kaçıştıklarını (korku), sonra suyu diğer maymunlarla paylaşmadıklarını
(sahiplenme), hep birlikte hareket ettiklerini (korunma) ve şafak vakti
yerleştirilmiş Monolite’ı gördüklerinde onu anlamaya çalıştıklarını (merak )
görüyoruz. Aleti keşfedince öldürmeyi öğreniyorlar. Evrim boyunca tür; öğreniyor,
bilgileri biriktiriyor ve son halini alıyor. İşte Homo Habilisten (Homo türüne
ait ama insana en az benzeyen maymun cinsi), Homo Sapiens’e uzanan yolculuk…
Usta yönetmenimiz Match cut (uyum
kesmesi, yani bir objeyi görüntülerken ona görsel ya da içerik olarak benzer
başka bir objeyle yapılan bir kesme) ile zamanda bir sıçrama gerçekleştiriyor;
kemik bir uzay istasyonuna dönüşüyor ve evrim sürecinin tamamlanmış
teknolojinin en üst düzeye ulaşmış halini görüyoruz.
(Stüdyo ortamında 70 mm’lik geniş açılı merceklerle slow motion’da
çekilmiş görüntüler )
Filmde sıkça karşımıza çıkacak
olan diğer teknik ise (üst ilk fotoğrafta olduğu gibi) önden gösterimdir. Bu teknik gölgeye izin vermez ve yeterli
düzeydeki aydınlık ile görüntü elde edilir.
4 milyon yıl önce hem Ay’a hem de
Dünya’ya yerleştirilmiş Monolite’ a gelince, uçsuz bucaksız evrende yalnız
olduğumuz kanısına kapılmanın yanlış olduğuna değiniyor yönetmen; bu tablet
uzaylılar tarafından insanlığın gelişimini anlamak amacıyla yerleştirilmiş.
Ay’a ulaştıklarında Monolite ile fotoğraf çekmeye kalktıklarında tiz bir ses duyuyoruz. Bana kalırsa tabletin fotoğraf makinesine izin vermeyişi onların izlendiğini anlatıyor. Artık insanın evrimini tamamladığının farkındalar. Ve bu sinyaller Jüpiter’e yolculuğu başlatacaktır.
Benim kendi dünyamda çıkardığım
diğer bir anlam ise tabletin Homo türünün evrimini sağladığı yönünde. Ama
bundan vazgeçiyorum. Çünkü Homo türüne
kadar evrimin nasıl geliştiğini film bize vermiyor.
TMA1 (Ay’da bir keşif )
(Kemik uzay aracına dönüşmüştür.
Tekerlek ise zamanın ilerlemiş olduğunu temsil eder.)
Dünya da evrim tamamlandı, insanlık uzayda miller kat edecek kadar
gelişmiş bir teknolojiye sahip, korkusuz son derece bilgili bir hal almış.
Kendilerine benzeyen uzay araçları bile var; ama uzayda evrim baş aşağı olmuş
durumda.
Burada yaşamaya yeni yeni alışmakta
tuvalet eğitimi almakta, bebek mamasıyla beslenmekte, yürümekte zorluk
çekmektedir. Kubrick 2001 yılında kütlesizliğin uzayda büyük sorun yaratacağından
dolayı uzay araçlarında sahne bir yerçekimi olacağını da düşünmüş. Çünkü insan
bu yerçekimine göre evrilmiştir ve bu olmadan sağlık sorunları ortaya
çıkabilir.
Bu sahnede herhangi bir kesme mevcut değil. Eğer kamerayı
ters tutsaydı hem daha önde olan araçlar ters dönecek hem de kesmeyi biz fark
edecektir. Dolayısıyla uzaydaki işçi kadının (görevde herhangi bir kadın
yoktur, evrimin sonucunda erkek egemendir.) bu görüntüsünü tasarlanırken etraftaki objelere mask uygulanırken daire kısımdaki, kadının sabit yürüme hareketi kameranın hareketiyle bu halini almıştır.
Yapımı 6 ay süren ve 300 bin dolara
mal olan santrifüj düşünülürse Kubrick buna imkan vermiştir. Maket tasarımlar
da efektler de Kubrick’in istediğini yapmasına olanak vermiştir.
Jupiter Görevi
Hall 9000 artık insan gibi kendi
çıkarlarını düşünmeye, bir görev edinmeye ve bunu gerçekleştirmeye çalışmakta,
her canlının içgüdüsel olarak var oluşunu sürdürmeye amacını artık kendi içinde
barındırmaya başlamaktadır. İnsanlardan daha akıllı olduğunu bile düşünecek
duruma gelmiştir. İnsanlar tamir etmekten başka bir işe yaramazlar.
Uzay gemisinin başarısızlığını
kontrol ederlerken Hall onları engellemek için türlü planlarını gerçekleştirir.
Burada da Dave Bowman’ın nefes alışını duyarız, adeta hayatta kalabilmek için
savaş veriyordur insanoğlu uzayda. Hall ile arasında bir savaş başlıyor. Bu
savaş insan ve ürettiklerine karşı yapılan bir savaştır. Savaşı insanlık
kazanmıştır fakat Hall’ın yokluğuyla yalnızlık başlar.
İnsanlık bir kafese sıkışıp kalmıştır. Tek başına uzayda ne
yapabilir ki insanoğlu? Ölümle yüz yüze gelinen bu nokta da bir evde bulur
kendini Bowman ev farklı bir boyuttadır, zaman kavramı yoktur, her şey
sirkülasyon içindedir. İnsanın son yemeğinde bardak kırılır fakat içindeki
şarap dökülmez. Bardak olmasa da şarap hep oradadır yani. Son Monolit’te burada
kendini gösterir. İnsan dışı varlıklarda artık insanın ne aşamaya geldiğini
tamamen keşfedebilmişlerdir. Deneyleri burada biter. İnsanların da ürettikleriyle
savaşı bitmiştir.
Film yeni bir umut ile biter.
Evrim, her an sürekli gerçekleşmek üzere beklemektedir. Ve ölüm ve doğum
birbirini takip eden iki olgudur. Filmin sonunda göreceğimiz yıldız çocuk
tekrar bir doğumu bize gösteriyor. Dünyaya gönderilen bu bebek belki de aynı
sirkülasyonu yapıp yine jupiter’e geri gelecektir. Ama biliyoruz ki evrim
canlılığın her noktasında vardır ve bu sürekli devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder