23 Mayıs 2015 Cumartesi

2001: A SPACEY ODYSSEY (1968)


2015’te hala aşılamamış bir başyapıt niteliğinde bu film. En son Cristopher Nolan tarafından çekilen Interstellar (2010) filmi akıllara geliyor. 47 yıl geçmiş aradan ve bu 47 yılda evreni daha iyi tanır hale geldik teknolojimiz sınırları zorluyor doğru fakat 1968 yılında, ABD’nin Ay’a ulaştığını iddia etmesinden 1 yıl önce teknoloji henüz bu raddeye gelmemişken böyle bir film çekmek kimin aklına gelebilirdi ki Kubrick’ten başka. İnsanlar daha uzayda kaç milyon yıldız olduğunu tahmin etmekte zorlanıyorlardı. Kubrick gelecekte olabilecekleri daha o zamandan tahmin edebilmiş bir deha.

Interstellar da Nolan en basit örnek olarak Hall’ın güncellenmiş versiyonu gibi Tars’ı ortaya koymuş. Filmde birçok benzerlik olmasının yanında hatalarda var. Bu kadar teknolojiye ve zamana rağmen Kubrik hala zirvede.  Bu onun derinlemesine çalışmasından ve zekâsından ileri geliyor elbette.

Filmin ilk adı Arthur C. Clarke ‘ın Journey Beyond the Stars adlı hikâyesi ile aynı düşünülüyordu fakat daha sonra bunu Kubrick; 2001, A Space Odyssey olarak değiştirdi.
Kubrick senaryoda herhangi bir eksiklik kalmaması adına bütün detayları değerlendirebileceği, 35 sanatçı ve tasarımcı, 20’den fazla özel efekt personeli ve bilimsel danışmanlardan oluşan bir ekip oluşturdu. Bu danışmanlardan biri de MIT’te görev yapan, yapay zeka ve kendiliğinden hareket eden cihaz yapımı hakkında önde gelen isimlerden biri olan Prof. Marvin Minsky’ydi. Kubrik ‘in İngiltere ve Amerika’daki hava şirketleriyle de iletişim kurmuş olduğu tahmin ediliyor.

Filmde de öyküde de Hall’ın doğum tarihi 12 Ocak 1992’dir. 1997 yılında çoğu insan tarafından kutlandı.

‘… 2001 sözlü bir deneyim değil; 2 saat 19 dk süren filmdeki toplam diyalog 40 dakikadan az… Filmin izleyiciye bilinçaltından ulaşan, tam anlamıyla öznel bir deneyim olmasını istedim; Tıpkı müzik gibi, bir Beethoven senfonisini ‘açıklamak’, algı ile haz alma arasında yapay bir engel oluşturarak eseri fakirleştirir...’ Demekte Kubrick ve filmiyle ilgili herhangi bir yol haritası vermekten kaçınmakta. Bunun sebebi olarak da izleyicinin filmi anlayamama kaygısı güderek bu yol haritasını takip etmek zorunda kalmasını önlemek için olduğunu öne sürüyor. O halde bende kendi haritamı açıklıyorum:

İnsanlığın doğuşu

Maymunların insana evrimini film içinde değerlendirmek gerekirse, başlangıçta korku, sahiplenme isteği, korunma duygusu, merak ve keşfetme hakim. Önce bir aslanın maymunu yakaladığını ve etrafa kaçıştıklarını (korku), sonra suyu diğer maymunlarla paylaşmadıklarını (sahiplenme), hep birlikte hareket ettiklerini (korunma) ve şafak vakti yerleştirilmiş Monolite’ı gördüklerinde onu anlamaya çalıştıklarını (merak ) görüyoruz. Aleti keşfedince öldürmeyi öğreniyorlar. Evrim boyunca tür; öğreniyor, bilgileri biriktiriyor ve son halini alıyor. İşte Homo Habilisten (Homo türüne ait ama insana en az benzeyen maymun cinsi), Homo Sapiens’e uzanan yolculuk… Usta yönetmenimiz Match cut (uyum kesmesi, yani bir objeyi görüntülerken ona görsel ya da içerik olarak benzer başka bir objeyle yapılan bir kesme) ile zamanda bir sıçrama gerçekleştiriyor; kemik bir uzay istasyonuna dönüşüyor ve evrim sürecinin tamamlanmış teknolojinin en üst düzeye ulaşmış halini görüyoruz. 




     (Stüdyo ortamında 70 mm’lik geniş açılı merceklerle slow motion’da çekilmiş görüntüler )

Filmde sıkça karşımıza çıkacak olan diğer teknik ise (üst ilk fotoğrafta olduğu gibi) önden gösterimdir. Bu teknik gölgeye izin vermez ve yeterli düzeydeki aydınlık ile görüntü elde edilir.

4 milyon yıl önce hem Ay’a hem de Dünya’ya yerleştirilmiş Monolite’ a gelince, uçsuz bucaksız evrende yalnız olduğumuz kanısına kapılmanın yanlış olduğuna değiniyor yönetmen; bu tablet uzaylılar tarafından insanlığın gelişimini anlamak amacıyla yerleştirilmiş. 


Ay’a ulaştıklarında Monolite ile fotoğraf çekmeye kalktıklarında tiz bir ses duyuyoruz. Bana kalırsa tabletin fotoğraf makinesine izin vermeyişi onların izlendiğini anlatıyor. Artık insanın evrimini tamamladığının farkındalar. Ve bu sinyaller Jüpiter’e yolculuğu başlatacaktır.

Benim kendi dünyamda çıkardığım diğer bir anlam ise tabletin Homo türünün evrimini sağladığı yönünde. Ama bundan vazgeçiyorum.  Çünkü Homo türüne kadar evrimin nasıl geliştiğini film bize vermiyor.

TMA1 (Ay’da bir keşif )


(Kemik uzay aracına dönüşmüştür. Tekerlek ise zamanın ilerlemiş olduğunu temsil eder.)

Dünya da evrim tamamlandı,  insanlık uzayda miller kat edecek kadar gelişmiş bir teknolojiye sahip, korkusuz son derece bilgili bir hal almış. Kendilerine benzeyen uzay araçları bile var; ama uzayda evrim baş aşağı olmuş durumda.



Burada yaşamaya yeni yeni alışmakta tuvalet eğitimi almakta, bebek mamasıyla beslenmekte, yürümekte zorluk çekmektedir. Kubrick 2001 yılında kütlesizliğin uzayda büyük sorun yaratacağından dolayı uzay araçlarında sahne bir yerçekimi olacağını da düşünmüş. Çünkü insan bu yerçekimine göre evrilmiştir ve bu olmadan sağlık sorunları ortaya çıkabilir.


Bu sahnede herhangi bir kesme mevcut değil. Eğer kamerayı ters tutsaydı hem daha önde olan araçlar ters dönecek hem de kesmeyi biz fark edecektir. Dolayısıyla uzaydaki işçi kadının (görevde herhangi bir kadın yoktur, evrimin sonucunda erkek egemendir.) bu görüntüsünü tasarlanırken etraftaki objelere mask uygulanırken daire kısımdaki, kadının sabit yürüme hareketi kameranın hareketiyle bu halini almıştır. 

Yapımı 6 ay süren ve 300 bin dolara mal olan santrifüj düşünülürse Kubrick buna imkan vermiştir. Maket tasarımlar da efektler de Kubrick’in istediğini yapmasına olanak vermiştir.


Jupiter Görevi

Hall 9000 artık insan gibi kendi çıkarlarını düşünmeye, bir görev edinmeye ve bunu gerçekleştirmeye çalışmakta, her canlının içgüdüsel olarak var oluşunu sürdürmeye amacını artık kendi içinde barındırmaya başlamaktadır. İnsanlardan daha akıllı olduğunu bile düşünecek duruma gelmiştir. İnsanlar tamir etmekten başka bir işe yaramazlar.
Uzay gemisinin başarısızlığını kontrol ederlerken Hall onları engellemek için türlü planlarını gerçekleştirir. Burada da Dave Bowman’ın nefes alışını duyarız, adeta hayatta kalabilmek için savaş veriyordur insanoğlu uzayda. Hall ile arasında bir savaş başlıyor. Bu savaş insan ve ürettiklerine karşı yapılan bir savaştır. Savaşı insanlık kazanmıştır fakat Hall’ın yokluğuyla yalnızlık başlar.


İnsanlık bir kafese sıkışıp kalmıştır. Tek başına uzayda ne yapabilir ki insanoğlu? Ölümle yüz yüze gelinen bu nokta da bir evde bulur kendini Bowman ev farklı bir boyuttadır, zaman kavramı yoktur, her şey sirkülasyon içindedir. İnsanın son yemeğinde bardak kırılır fakat içindeki şarap dökülmez. Bardak olmasa da şarap hep oradadır yani. Son Monolit’te burada kendini gösterir. İnsan dışı varlıklarda artık insanın ne aşamaya geldiğini tamamen keşfedebilmişlerdir. Deneyleri burada biter. İnsanların da ürettikleriyle savaşı bitmiştir.

Film yeni bir umut ile biter. Evrim, her an sürekli gerçekleşmek üzere beklemektedir. Ve ölüm ve doğum birbirini takip eden iki olgudur. Filmin sonunda göreceğimiz yıldız çocuk tekrar bir doğumu bize gösteriyor. Dünyaya gönderilen bu bebek belki de aynı sirkülasyonu yapıp yine jupiter’e geri gelecektir. Ama biliyoruz ki evrim canlılığın her noktasında vardır ve bu sürekli devam edecektir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder