23 Mayıs 2015 Cumartesi

SHINING (1980)


Kubrick, bu filminde de detaylara sıkça yer vermiş. Detayların onun için çok önemli olduğunu biliyoruz zaten. Filmde geometriye her yerde rastlamak mümkün (gömlekler çoğu zaman çizgili, perdeler de öyle), simetriye de çok fazla önem vermiş (kırmızı renkli asansörün gerçekte simetri olmadığı biliniyor). Oteldeki ruh bunaltıcı havayı çeşitli olağanüstülüklerle güçlendirmiş; Jack yazı yazarken arkasındaki sandalyenin kaybolması, daktilosunun renginin değişmesi, kablosuz TV,  Wendy’nin kilitlediği kilerden tek başına çıkabilmesi gibi. Genelde ABD Bayrağının renkleri olan mavi, beyaz ve kırmızıya giysilerde çok sık rastlanıyor (otel müdürü Stuart Ullman, Wendy ve Dany’de özellikle).

Filmin benim için iki anlamı var. Biri, yazar Jack’in ruhsal bunalımı ve bu bunalımın ailesine etkisi: özel yetenekleri olan geçmişi görebilen bir çocuğun yaşadıkları ve Jack’in hatasını sürekli varlığıyla hatırlatan Wendy’nin otelden kaçmak için yollar araması. Diğeri ise ABD’nin Kızılderili katliamları üzerine. Öncelikle benim tikelden tümele gidişimin haritasını çizeceğim. Jack’in aslında kim olduğuna ulaşırken elde ettiğim ilk anlama hizmet edeceğim, Kızılderililere ait bilgileri sunarken ise soykırım sonucuna nasıl vardığıma.

Shining nedir?

(Bu çerçevede Dany’nin hemen başının üzerinde görülen bıçakların kadraja alınması, geleceğin habercisidir.)

Şef Aşçı Dick ’anımsıyorum da küçükken büyükannem ve ben birlikte konuşurduk hiç ağzımızı açmadan, buna Shining derdi.’ Diyor bunun anlamı geçmişte olanları görebilmekmiş. Birçok insanda Shine özelliğinin olduğunu söylüyor ve bu adamla Dany arasında bu özellikten dolayı telepatik bir bağın oluşmuş olduğunu, Jack 231 nolu odaya girdiği zaman ikisinde donup kalışından anlayabiliriz.


(Jack 237 no’lu odadayken, Dick ve Dany bir çeşit koma halinde.)

The Intervıew:  JACK KİM? :  Bu bölümde Jack öğretmen olduğunu belirtiyor ve Müdür Stuart Ullman’dan Charles Grady’nin sinir depresyonuna girerek otelde 2 kızı ve karısını baltayla öldürüp kendisini tüfekle vurduğunu öğreniyoruz.

Dany daha otele gitmeden 2 kızı kanlar içinde görüyor. (Shine özelliği)
Jack’ in içkili gelip Dany’i incittiğinden beri Tony’nin var olduğunu söyleniyor. (Jack bu olayı unutamamasının nedeni Wendy olarak gösterecek ve Wendy onun hayatında olduğu süre boyunca o uçsuz bucaksız otelde yalnızken delirmesinin etkenlerinden biri olacaktır.)

Closing Day: KIZILDERİLİ SOYKIRIMI: Otele gelirken ailenin pek de mutlu olmadıklarını görüyoruz. (Jack’i huzursuz eden etmen ‘Wendy’nin varlığı’ buradaki mutsuzluğa sebep yine)  Jack oğluyla konuşurken onun kokacağını düşünüp yamyamlardan bahsetmekten de çekinmiyor üstelik. Onların Danner Bölgesi'nde at arabalarında altın aradıklarını, yaşayabilmek için yamyamlık yapmak zorunda kaldıklarını söylüyor.

Oteli geçerken oteldeki motiflerin Novajo ve Apaçi motifleri olduklarını ve bölgenin önceden yerli mezarlığı olduğu öğreniyoruz. (Motifler Kubrick tarafından yerleştirilmiş) Halılar, pencereler, duvarlar bu motiflerle dolu: Dick’in arkasındaki daha sonra Jack’in de arkasında göreceğimiz Kızılderili motifli teneke, Jack’in tenis topu attığı duvardaki motif, Jack’in arkasındaki halı ve otelin camlarındaki şekiller hep onlara ait.





Dick ‘Dondurma ister misin Dany?’  Demeden duyuyor Dany geçmişi önceden görerek, özel güçlere sahip olduğunu burada daha iyi anlıyoruz. Kamera zoom in yapıyor ve arkadaki rahatsız edici müzik bu anlamı güçlendiriyor. Aşçı Dick bu soruyu sorduğu gerçek zaman da çikolatalı istiyor. Aşçının zenci olması ve istenen dondurmanın çikolatalı olması ve aralarında kurulan telepatik özellik; Dany’nin onlara yakınlığını gösteriyor.

Bir ay sonra 

JACK KİM?:


 Bu sahnede aynadan zoom out ile çıkmasıyla Wendy’yi görürüz. Jack, Wendy ile konuşurken otele daha önce gelmiş gibi hissettiğini söylüyor. Konuşma esnasında Kubrick in kısa bir Wendy görüntüsünden sonra açı atlamayıp aynaya geçiş yapması yine onun yaratıcılığını gösterir.

Birinci Plan


İkinci Plan
 Tuesday : Dany 237no’lu odayı açmaya çalışıyor.

Thursday: Jack, dışarıda oynayan ailesine anlamsızca bakıyor ve artık onlarla mutlu değil.

Saturday: Wendy her an gidebilmek ve yalnızlık duygusunu biraz olsun azaltmak için arama yapıyor. Dany ise otele ilk geldiklerinde olduğu gibi kızları görüyor. Fakat bu kez kızlar ona: merhaba Dany, gel bizimle oyna diyorlar.




Monday:






Kamera hareketleriyle bile gerilim yaratmayı başarmış Stanley Kubrick. Dany’den yavaş hareketlerle geriye gelirken birden Jack’e dönüşü korku vericidir. Jack uyumuyordur. Yine burada Dany’e asla zarar vermeyeceğini söyler.

 Wednesday: Dany oynarken bir top gelir ve Dany geldiği yöne gider, 237 nolu odanın kapısı açıktır. Bu sırada Jack inliyordur ve kendine gelince Wendy’e rüyasında onları öldürdüğünü söyler.  Dany geliyor boynu morarmış gelir ve ona oda da ne olduğunu bilemeyiz. Wendy’ de Jack ‘i rüyasının üzerine suçlar. Bunun üzerinde Jack salona gider ve karşısında barmen belirir. Bu sahne önemlidir çünkü Wendy’ye olan nefretini burada dile getirir. Oğluna bir kaza dışında asla kötü davranmadığını söyler. Onu incitme düşüncesi bile Jack’te bunalım yaratmaktadır.

KIZILDERİLİ SOYKIRIMI: Beyaz adamın günahı diyor Llyod’a ve burada yine soykırımdan bahsediyor.

JACK KİM? : Llyod, Jack’i tanıyor, senden her zaman hoşlandım diyor farklı bir sahnede Llyod’a‘şimdi geldim, geri dönmüş olmak güzel’ diyor.


Jack 231 nolu odaya girer banyodaki genç kadına sarılır. Sonra aynadan görürkü kadın çirkinleşmiş ve ilk önce onun dokunduğu yerlerden çürümeye başlamıştır, buradan Jack’in öldürdüğü karısı olduğunu anlayabiliriz.

Balo da görürüz daha sonra Jack’i garson ile karşılaşır ve ona eski dostum diye hitap eder. ‘Sizi burada nasıl çağırıyorlar?’ diye sorduğunda ise ‘Delbert Grady’ cevabını alır. Ailesini öldüren adamın adı Charles Grady idi. Demek ki bu adam onun akrabası. Garson ’Burada bekçi olan hep sizdiniz ben buradaydım… Oğlunuz birini buraya çağırıyor (Dick ile aralarında bir bağ oluşmuştu ve Dick onlara ulaşamadığı için oraya geliyor.)…’ der ve Oğlunun onu yenmek istediğini, karısına ve oğluna ders, hatta daha fazlasını vermesi gerektiğini de söyler.

Dany ‘ yi görürüz, sürekli ‘REDRUM’ (tersten murder: cinayet) demektedir. Tony onu ele geçirmiştir.
Wendy, Jack’in yazdıklarını görür. Sonra datartışırlar. Wendy çok korkmaktadır ve artık kesin olarak Jack olmadan kaçmayı kafasına koyar. Jack’i kilere kilitler.

…All work and no play makes Jack a dull boy…
…All work and no play makes Jack a dull boy…
…All work and no play makes Jack a dull boy…


Jack kilerde uyandığında ‘Wendy!’ derken, Grady’nin sesini duyuyor, ona görevini yapacağına söz verip oradan nasıl olduğunu bilmediğimiz bir şekilde çıkar; karısını ve oğlunu öldürmeye gider.

Bu sırada gelen Dick’i öldürür, beyaz adam olarak. Wendy de karanlık koridoru, simetri asansörü ve hayalet insanları görmektedir korkudan.

  KIZILDERİLİ SOYKIRIMI: Dany’nin Jack’ten kaçarken kullandığı iz kaybettirme yöntemi kızılderililere aittir.

 Dany ve Wendy sonunda kurtulur. Filmin sonunda Jack’in 1912 yılında yaklaşık otelin kurulduğu zamanlarda çekilmiş olan fotoğrafına görüyoruz.





SONUÇ:

1 ) Jack’in bunalımı, oğluna daha önce vermiş olduğu zarardan ve karısının bu durumu ona hatırlatmasıdan, istediği romanı bir türlü yazamayıp otelin içinde kabolup gidişinden ileri gelmektedir. Burada Wendy bir anne olarak, ailesine sahip çıkmaya çalışmakta onları korumak için telefon ile iletişim kurmayı denemekte ve artık ne olursa olsun oradan ayrılmaları gerektiğini düşünmektedir. Tüm bunlar olurken özel yeteneklere sahip Dany ise otelde daha önce olanları görür ve ağzında yaşayan hayali arkadaşı Tony’e sığınır. Babasının onunla ilgilenmemesi nedeniyle de mutsuzdur ve ondan daha önce yaşadıkları nedeniyle de korkuyordur. Koridorlarda sıkıntıdan dolaştıkça sürekli geçmişin kanlı koridorlarında can vermiş 2 kızı görür ve gizemini bilmediğimiz 237 nolu oda tüm aileyi dehşete sürükleyecek detaylarla varlığını korur. İlerleyen sahnelerde Jack kendini kaybetmiş hayaller görmeye başlar romanını bitirme isteği ve ilerleyememesi onu mahvetmiştir, onu oradan uzaklaştırmaya çalışan Wendy’e iyice düşman kesilmiştir ve Wendy’nin onu kilere kapatması bardağı taşıran son nokta olmuştur. Ve gözü dönmüş halde acımadan Dick’i öldürür ve ailesine saldırır. En sonunda donarak ölen kendisi olacaktır. Onun bu ruhsal bunalımını film içinde yaşarız, kelimelere dökülmeyecek dehşette bir dünyası vardır. Gerçekten de o otele giden Meltem Cumbul, orada iki gün kalmanın kendisine yettiğini söyler. Çok geniş bir yerde kimsesiz kalmanın yanı sıra, istediği işi yapamamanın verdiği üzüntü onu bu hale getirmiştir.

Filmde, bu ruhsal bunalımın verdiği gerilim havası , Wendy Carlos’un yapmış olduğu müzikler ile desteklenir. Filmin başladığı andan itibaren bilinçaltımıza işleyen bu müzikler, istemsiz bir biçimde izleyiciye gerilim duygusunu enjekte eder. Sonrasında gelen görüntüler ve Jack’ın ne yapacağı belli olmayan bir adama özgü yüz ifadesi ise izleyicide korku uyandırır. Shining , sıradan olmayan bir korku filmidir. Psikolojik gerilim unsurları filmde daha ağır basar. Karakterlerin yaşadıklarını anlamaya çalışırken , başarısız olmanın iç huzursuzluğu izleyiciyi etkilerken, arkadaşlarıyla koşup oynaması gerekirken sıkışıp kalan bir çocuğun hayali arkadaş edinişiyle korkutucu shining (geçmişi görme) özelliğinin onu nasıl değiştirdiği ve Wendy’nin ne yapacağını bilemediğini ancak ailesini korumaya çalıştığını görürüz. Tüm bunlar ‘steadicam’ ile çekilen görüntülerle birleşerek izleyiciye korkutucu bir atmosfer sunmaktadır.

Filmin fantastik bir anlatımı olduğunu göz önüne alırsak sonuçlar bizi jack’in gerçekte kim olduğunu sorgulamaya iter JACK KİM?  Sorusu altında elde ettiğim bulgular arasında şöyle bir sonuca vardım; Jack zaman içinde yolculuk yapabilmektedir. 1921 yılında otelde ve gençtir, garsonu ve barmeni tanıyordur. Filmde yine gençtir ve yine ailesini öldürme girişimindedir. Zaten Llyod’a şimdi geldim gibi sözler sarfetmesi onun zamanın her yerinde yaşamakta olduğunu gösterir. Otel gizemli değildir tün gizem Jack’tedir.

2)  KIZILDERİLİ SOYKIRIMI: Filmin hemen her yerinde görülen Kızılderililere ait motifler, onlardan bahsedilmesi boşuna değildir. Kubrick asla gereksiz yere bir şeyler sıkıştırmaz filmlerine, her detayı düşünülmüş filmlerinde bir diyalog geçiyorsa o mutlaka önemlidir. Sürekli gördüğümüz ABD Bayrağının renkleri bu motiflerle birleştiğinde işte bu soykırıma ulaştırıyor bizi. Jack’in balta ile ailesine saldırması sahnesinde kullanılan balta , bir obje olarak bize Kızılderilileri çağrıştırmaktadır Beyaz adamın günahını filmin alt metnine ekleyip eleştirisini yapmıştır Kubrick.













BARRY LYNDON (1975)

‘’Stanley Kubrick Barry Lyndon’ın büyük bir bölümünü az sayıdaki 18.yy mumlarıyla çekmeye karar verdiğinde Zeiss firmasının NASA adına uzay fotoğrafçılığı için geliştirdiği özel bir objektif kullanılması gerekmişti. Görüntü yönetimi alanında o dönemde kullanılan en hızlı objektifler f 1,2 iken, bu objektif f 0,9 değerindeydi. İki sayı arasındaki küçük fark (0,3) aldatıcıdır, çünkü gereçekte Kubrick’in kullandığı NASA objektifinin yaklaşık olarak standart f 1,2’nin iki katı daha fazla ışığa izin veriyordu.’’ James Monaco.

(Bu sahnede aydınlatmayı sadece 10 adet mum sağlamış. Aydınlatmayı güçlendirmek adına filmde aynalara sıkça yer verilmiştir.)


Konusunun tarihi olması kadar görüntülerinin ve sanat yönetiminin de bir o kadar uyumlu olduğu bir film. Her karesi tablo niteliğinde olan filmin bazı sahneleri: 













2001: A SPACEY ODYSSEY (1968)


2015’te hala aşılamamış bir başyapıt niteliğinde bu film. En son Cristopher Nolan tarafından çekilen Interstellar (2010) filmi akıllara geliyor. 47 yıl geçmiş aradan ve bu 47 yılda evreni daha iyi tanır hale geldik teknolojimiz sınırları zorluyor doğru fakat 1968 yılında, ABD’nin Ay’a ulaştığını iddia etmesinden 1 yıl önce teknoloji henüz bu raddeye gelmemişken böyle bir film çekmek kimin aklına gelebilirdi ki Kubrick’ten başka. İnsanlar daha uzayda kaç milyon yıldız olduğunu tahmin etmekte zorlanıyorlardı. Kubrick gelecekte olabilecekleri daha o zamandan tahmin edebilmiş bir deha.

Interstellar da Nolan en basit örnek olarak Hall’ın güncellenmiş versiyonu gibi Tars’ı ortaya koymuş. Filmde birçok benzerlik olmasının yanında hatalarda var. Bu kadar teknolojiye ve zamana rağmen Kubrik hala zirvede.  Bu onun derinlemesine çalışmasından ve zekâsından ileri geliyor elbette.

Filmin ilk adı Arthur C. Clarke ‘ın Journey Beyond the Stars adlı hikâyesi ile aynı düşünülüyordu fakat daha sonra bunu Kubrick; 2001, A Space Odyssey olarak değiştirdi.
Kubrick senaryoda herhangi bir eksiklik kalmaması adına bütün detayları değerlendirebileceği, 35 sanatçı ve tasarımcı, 20’den fazla özel efekt personeli ve bilimsel danışmanlardan oluşan bir ekip oluşturdu. Bu danışmanlardan biri de MIT’te görev yapan, yapay zeka ve kendiliğinden hareket eden cihaz yapımı hakkında önde gelen isimlerden biri olan Prof. Marvin Minsky’ydi. Kubrik ‘in İngiltere ve Amerika’daki hava şirketleriyle de iletişim kurmuş olduğu tahmin ediliyor.

Filmde de öyküde de Hall’ın doğum tarihi 12 Ocak 1992’dir. 1997 yılında çoğu insan tarafından kutlandı.

‘… 2001 sözlü bir deneyim değil; 2 saat 19 dk süren filmdeki toplam diyalog 40 dakikadan az… Filmin izleyiciye bilinçaltından ulaşan, tam anlamıyla öznel bir deneyim olmasını istedim; Tıpkı müzik gibi, bir Beethoven senfonisini ‘açıklamak’, algı ile haz alma arasında yapay bir engel oluşturarak eseri fakirleştirir...’ Demekte Kubrick ve filmiyle ilgili herhangi bir yol haritası vermekten kaçınmakta. Bunun sebebi olarak da izleyicinin filmi anlayamama kaygısı güderek bu yol haritasını takip etmek zorunda kalmasını önlemek için olduğunu öne sürüyor. O halde bende kendi haritamı açıklıyorum:

İnsanlığın doğuşu

Maymunların insana evrimini film içinde değerlendirmek gerekirse, başlangıçta korku, sahiplenme isteği, korunma duygusu, merak ve keşfetme hakim. Önce bir aslanın maymunu yakaladığını ve etrafa kaçıştıklarını (korku), sonra suyu diğer maymunlarla paylaşmadıklarını (sahiplenme), hep birlikte hareket ettiklerini (korunma) ve şafak vakti yerleştirilmiş Monolite’ı gördüklerinde onu anlamaya çalıştıklarını (merak ) görüyoruz. Aleti keşfedince öldürmeyi öğreniyorlar. Evrim boyunca tür; öğreniyor, bilgileri biriktiriyor ve son halini alıyor. İşte Homo Habilisten (Homo türüne ait ama insana en az benzeyen maymun cinsi), Homo Sapiens’e uzanan yolculuk… Usta yönetmenimiz Match cut (uyum kesmesi, yani bir objeyi görüntülerken ona görsel ya da içerik olarak benzer başka bir objeyle yapılan bir kesme) ile zamanda bir sıçrama gerçekleştiriyor; kemik bir uzay istasyonuna dönüşüyor ve evrim sürecinin tamamlanmış teknolojinin en üst düzeye ulaşmış halini görüyoruz. 




     (Stüdyo ortamında 70 mm’lik geniş açılı merceklerle slow motion’da çekilmiş görüntüler )

Filmde sıkça karşımıza çıkacak olan diğer teknik ise (üst ilk fotoğrafta olduğu gibi) önden gösterimdir. Bu teknik gölgeye izin vermez ve yeterli düzeydeki aydınlık ile görüntü elde edilir.

4 milyon yıl önce hem Ay’a hem de Dünya’ya yerleştirilmiş Monolite’ a gelince, uçsuz bucaksız evrende yalnız olduğumuz kanısına kapılmanın yanlış olduğuna değiniyor yönetmen; bu tablet uzaylılar tarafından insanlığın gelişimini anlamak amacıyla yerleştirilmiş. 


Ay’a ulaştıklarında Monolite ile fotoğraf çekmeye kalktıklarında tiz bir ses duyuyoruz. Bana kalırsa tabletin fotoğraf makinesine izin vermeyişi onların izlendiğini anlatıyor. Artık insanın evrimini tamamladığının farkındalar. Ve bu sinyaller Jüpiter’e yolculuğu başlatacaktır.

Benim kendi dünyamda çıkardığım diğer bir anlam ise tabletin Homo türünün evrimini sağladığı yönünde. Ama bundan vazgeçiyorum.  Çünkü Homo türüne kadar evrimin nasıl geliştiğini film bize vermiyor.

TMA1 (Ay’da bir keşif )


(Kemik uzay aracına dönüşmüştür. Tekerlek ise zamanın ilerlemiş olduğunu temsil eder.)

Dünya da evrim tamamlandı,  insanlık uzayda miller kat edecek kadar gelişmiş bir teknolojiye sahip, korkusuz son derece bilgili bir hal almış. Kendilerine benzeyen uzay araçları bile var; ama uzayda evrim baş aşağı olmuş durumda.



Burada yaşamaya yeni yeni alışmakta tuvalet eğitimi almakta, bebek mamasıyla beslenmekte, yürümekte zorluk çekmektedir. Kubrick 2001 yılında kütlesizliğin uzayda büyük sorun yaratacağından dolayı uzay araçlarında sahne bir yerçekimi olacağını da düşünmüş. Çünkü insan bu yerçekimine göre evrilmiştir ve bu olmadan sağlık sorunları ortaya çıkabilir.


Bu sahnede herhangi bir kesme mevcut değil. Eğer kamerayı ters tutsaydı hem daha önde olan araçlar ters dönecek hem de kesmeyi biz fark edecektir. Dolayısıyla uzaydaki işçi kadının (görevde herhangi bir kadın yoktur, evrimin sonucunda erkek egemendir.) bu görüntüsünü tasarlanırken etraftaki objelere mask uygulanırken daire kısımdaki, kadının sabit yürüme hareketi kameranın hareketiyle bu halini almıştır. 

Yapımı 6 ay süren ve 300 bin dolara mal olan santrifüj düşünülürse Kubrick buna imkan vermiştir. Maket tasarımlar da efektler de Kubrick’in istediğini yapmasına olanak vermiştir.


Jupiter Görevi

Hall 9000 artık insan gibi kendi çıkarlarını düşünmeye, bir görev edinmeye ve bunu gerçekleştirmeye çalışmakta, her canlının içgüdüsel olarak var oluşunu sürdürmeye amacını artık kendi içinde barındırmaya başlamaktadır. İnsanlardan daha akıllı olduğunu bile düşünecek duruma gelmiştir. İnsanlar tamir etmekten başka bir işe yaramazlar.
Uzay gemisinin başarısızlığını kontrol ederlerken Hall onları engellemek için türlü planlarını gerçekleştirir. Burada da Dave Bowman’ın nefes alışını duyarız, adeta hayatta kalabilmek için savaş veriyordur insanoğlu uzayda. Hall ile arasında bir savaş başlıyor. Bu savaş insan ve ürettiklerine karşı yapılan bir savaştır. Savaşı insanlık kazanmıştır fakat Hall’ın yokluğuyla yalnızlık başlar.


İnsanlık bir kafese sıkışıp kalmıştır. Tek başına uzayda ne yapabilir ki insanoğlu? Ölümle yüz yüze gelinen bu nokta da bir evde bulur kendini Bowman ev farklı bir boyuttadır, zaman kavramı yoktur, her şey sirkülasyon içindedir. İnsanın son yemeğinde bardak kırılır fakat içindeki şarap dökülmez. Bardak olmasa da şarap hep oradadır yani. Son Monolit’te burada kendini gösterir. İnsan dışı varlıklarda artık insanın ne aşamaya geldiğini tamamen keşfedebilmişlerdir. Deneyleri burada biter. İnsanların da ürettikleriyle savaşı bitmiştir.

Film yeni bir umut ile biter. Evrim, her an sürekli gerçekleşmek üzere beklemektedir. Ve ölüm ve doğum birbirini takip eden iki olgudur. Filmin sonunda göreceğimiz yıldız çocuk tekrar bir doğumu bize gösteriyor. Dünyaya gönderilen bu bebek belki de aynı sirkülasyonu yapıp yine jupiter’e geri gelecektir. Ama biliyoruz ki evrim canlılığın her noktasında vardır ve bu sürekli devam edecektir.





LOLİTA (1962)


Vladimir Nabokov’un aynı adlı kendi romanından uyarlamıştır. Fakat senaryoda Vladimir’in adı yazsa da roman değiştirilmek zorunda kalınmıştır. Bu haliyle bile film fazlasıyla eleştiriye yol açmışken Kubrick istediği erotizmi filme katsaydı nasıl bir tepki alırdı diye düşünmeden edemiyorum. Tabi bu dönemin sansür uygulamasından dolayı yapılamadı. Kubrick filmde Humbert’in cinsel saplantısını açığa çıkaramadıkları için, onun Lolita’ya aşık olduğuna yönelik göndermelerin olduğunu söylüyor. Kitapta ise bu durumun aksine aşktan öte bir cinsel saplantının olduğunun açık olduğunu söylüyor. Bu haliyle filme baktığımızda film son sahneden başlar ve bu sahneye geri dönerek biter. Bu süreçte Peter Sellers daha sonra Dr. Strangelove ‘da olacağı gibi (Dr. Strangelove’da üç farklı karakteri canlandırmıştı.) iki farklı karakterleri oynamıştır: Clare Quilty (TV yazarı) ve Dr. Zempf (Beardsley Lisesi Psikolog’u). Prof. Humbert Humbert’in sonradan kızı olan Lolita’ya duyduğu aşk bizi kızdırsa da Lolita’nın onu kendine oyuncak ettiğini ve bundan hoşlandığını gördükçe Lolita’ya üzülmez ona karşı da bir tavır alırız. Lolita’nın kamptan dönerken Humbert’i istekli bakışlarıyla süzmesi, Humbert’in niyetini zaten anlamış ve ona karşı koymayacağını gösteriyor.



Humbert’in bu ilgisi onun hoşuna gitmektedir. Zaten Humbert bu sahnede ona istediği her şeyi aldığından yemeği yapıp evi temizlediğinden bahsetmektedir. Artık onun kölesi olmuştur. Filmde bir kadının ayağına oje sürülmesiyle başlar.




Charlotte de kızından farklı değildi ama onun durumu yine makul karşılanabiliyordu. Daha önce Clare Quilty ile ilişkisi olduğunu anladığımız kocasının ölümüyle yalnız kalan anne Humbert’e de göz koymuş ve daha ilk günden onu köşeye sıkıştırmaya çalışmıştı (çerçeveden de gördüğümüz gibi). Charlotte Lolita için kendisiyle evlenen Humbert ‘in günlüğünü okur ve araba kazası sonucu ölür. Bu kadının dramından ziyade yine Lolita’ya odaklanırız. Artık Humbert ‘e gün doğmuştur.

(Bu çerçevede Charlotte’nin Humbert üzerinde kurduğu baskıyı anlatmak amacıyla sağ tarafta boşluk bırakılmıştır, Humbert solda sıkışmıştır.)

Fısıltı, filmde erotik cümlelerin gizlice söylenmesi anlamına geliyor. Sadece 3 karede görsek de o sırada geçen diyaloglar bunu kanıtlıyor. Ortadaki kareden devam etmek gerekirse, Lolita Humbert’in amacını gerçekleştirmiş ve onu avucunun içine almıştır.

Adsız

Adsız1

Adsız12

Bir süre sonra baba kız arasındaki ilişkinin evlilik ilişkisine dönüşmüş olduğunu görürüz. Kıskançlık nedeniyle tartışmalar başlar. Diğer taraftan Lolita’yı kısıtlamaya çalışır, hep ona ait olacakmış gibi bir düşünce vardır aklında ama bunun böyle olmadığını farklı karelerde karşımıza çıkan Quilty ispatlar. Öyle ki Lolita evlendiğinde bile benimle gel diyebilecek kadar inanmıştır onun olduğuna.
Quilty, beş farklı yerde Humbert’in karşısına çıkmıştı, sırası ile:  Charlotte’nin eski sevgilisi, Dr. Zempf, kamp dönüşü kaldıkları otelde, araba ile onları takip ederek ve motelde Lolita’nın kaçtığı günün gecesinde arayan kişi olarak.
1
5
2
4
3
Humbert bunları Lolita’nın ondan çek istemesi üzerine yanına gittiğinde öğrenecektir. Lolita hala onu kullanabileceğini ve isteğini yerine getireceğini biliyordu Humbert üç yıl geçmesine rağmen onu unutamamış ve ona kesinlikle esir olmuş halde geldiğinde istediği çek ve paralar getirilmişken gerçekleri anlatır Lolita. Humbert ise daha önce bunları göremeyecek kadar esirdir kızına. Humbert’in sapkın dünyasını ve Lolita’nın erkekleri nasıl parmağında oynattığını anlamış oluruz film bittiğinde.